Devrimcilik hayatı ve toplumu değiştirmek için yapılan bir mücadele.
Hayat karşısında takınılan bir tutum ve daha kısaca özetlemek gerekirse tercih edilen bir hayat anlayışı.
Düzenin size sunduğu hayatı beğenmiyorsanız, yapacağınız iki şey vardır: Ya kendi başınıza istediğiniz gibi yaşamaya çalışırsınız, ya da onu değiştirmek için sizin gibi düşünen insanlarla birlikte mücadele edersiniz.
Devrimcilik sonuçta bu ikinci şıkka giren insanların politik tercihidir. OM
zehni - 13. Apr, 13:20
Mersin'deki bayrak olayından sonra, "milli hassasiyet"ler üzerinden tepkilerini savaş ilanına kadar vardıranların Trabzon gazası mübarek olsun…
Türkiye'de bayrak için her şeyden; gerekirse insan haklarından, demokrasiden, temel hak ve özgürlüklerden bir çırpıda vazgeçilebileceğini bütün dünyaya gösterdiler. Avrupa da gözünü dört açsın da olup-bitenlerden gereken dersi alsın!..
Neredeyse 10 yıldan beri aralıksız olarak sürdürülen bir eylemin sıradan ve basit bir tekrarını yapmaya kalkanların linç edilmek istendiği bir Türkiye düşünün. İşte bugün o Türkiye'de yaşıyoruz.
Cezaevlerinde tecride karşı bildiri dağıtan 5 genç dizginlenemeyen bir öfke seline maruz kaldılar. Polis olmasa, o kalabalığın elinden kurtulamayacak ve sadece bildiri dağıttıkları için çok büyük ihtimalle feci bir ölümle tanışacaklar.
2 bin öfkeli insan polisin elindeki gençleri istiyor, "onları bize verin" diye sloganlar atıyor. Trabzon'da benzeri ancak yeniçeri isyanlarında görülebilecek bir sahne yaşandığı gerçeğini gözardı edilemez.
Bu çılgın linç güruhu kimlerdir, onları birkaç dakika içinde meydanda buluşturan gücün adresi neresidir?
Dahası… Bir hukuk devletinde doğal bir şekilde olması gereken, linç girişiminde bulunanları tutuklamak ve mahkemeye göndermekken, tam tersine bu işlem bildiri dağıtanlara yapılıyor. Sebep, "toplumda infial uyandırmak!"
Doğru, ortada bir infial, daha ötesi de var. Var ama infial, linç girişiminin yanında devede kulak kalıyor. Ne var ki, alenen öldürmeye yeltenmek, saldırmak, zarar vermek, infialin bizatihi kendisini sergilemek suç olarak görülmüyor. Yeni veya eski Türk Ceza Kanunu'nda böyle bir hüküm mü var acaba?
İnsanların öfkeyle kendi hukuklarını kendilerinin uygulamaya kalktığı bir ülke hukuk devleti olabilir mi? Linçten hesap sormayan devletin hukukuna güven duyulabilir mi?
Trabzon'da milli hassasiyetler korunmadı, tam tersine o hassasiyetler ağır bir darbe aldı. Çünkü, demokrasi temel ve vazgeçilmez hassasiyetlerden birisidir.
Bugün TAYAD'lı solcular, yarın bir başka grup hiç fark etmez… Ülkede güven içinde yaşama, demokratik hakları dile getirme özgürlüğü yaralandı. Temel hak ve özgürlüklerin korunması en az bayrağı korumak kadar önemlidir.
Meclis Başkanı Bülent Arınç, her şeyin göründüğü gibi olduğuna inanmıyor, "bu olayların arkası gelebilir" uyarısını yapıyor. Bu söz geçen hafta söylenseydi, Trabzon'daki olaylar arkadan gelenlere örnek olacaktı. Arınç o sözleri dile getirirken ayrı saatlerde bu kez Samsun'da bir başka olay yaşandı. Yine, ölçüsü kaçırılmış bir milliyetçilik öfkesi, yine şiddet , yine aba altından sopayla vatanseverlik gösterisi…
Ortada bir provokasyon resmi var bu çok açık. Zaten provoke olmaya hazır kesimlerin varlığı de bir gerçek.
Ülkenin çıkarını ve vatanı sevmeyi kendilerinden olmayanın hayat hakkını gasp olarak gören ve farklı ideolojilerden yola çıkıp aynı tepkide buluşan insanlar artık demokrasiyi tehdit eder hale gelmiştir.
Ellerinde, bayrak ve vatan gibi temel değerler üzerinden harekete geçirilebilir bir kitle bulunan mahfiller, uzun süren demokratikleşme rüzgarının etkisinden kurtulmayı başarmış ve şimdilerde kuralsız rövanşa girişmişlerdir.
Doğru…Öyle sert bir rüzgar esiyor ki bunların arkasından her şey gelebilir. Bugün yaşananlar birkaç hafta öncesine kadar nasıl hayal bile edilemiyorsa, bundan sonra da bugüne aratan şaşırtıcı sahneler ortaya çıkabilir.
Olabileceklerin en kötüsü ise, Türkiye'de insanların hakları ve hukuklarının linç gerekçesi olmasıdır.
Demokratik tepkilerin linçlerle bastırılabildiği, farklılıklardan birinin bir diğerinden üstün tutulduğu bir pratiğe doğru gidiş vardır. Anlaşılan o ki, bu hukuk uygulayıcılarını bile ürkütüp duruma seyirci kalmaya zorlayan bir gidiştir.
Mustafa Karaalioğlu / Yeni Şafak
zehni - 13. Apr, 00:44
yayilmisiz dunyanin dort bir yanina
kimisi ta kopenhag'da, kimisi paris
bedenimiz orada burada dolanir amma
cok hem de cok uzak yerde kalbimiz
bir alli turna olsam karli daglari a$sam
varsam bizim ellere kendi gogumde ucsam
simdi istanbul'da olmak vardi anasini satiyim
pufur pufur bir vapurun yan tarafinda
koprude balik ekmek yemek
dolmusa hadi gidelim demek
ver elini yenikapi, ver elini bebek, tarabya
su anda oralarda olmak vardi anasini satiyim
bogazda kohne bir iskelenin yamacinda
tabakta kavun peynir, kadehte buz gibi raki
dilinde yari aci yari tatli bir sarki
su anda istanbul'da olmak vardi
benim derdim dermanim bilen yok
yayilmisiz dunyanin dort kosesine
kiminin adresi sidney kiminin indiana kiminin hamburg
yasamaya dort elle sarilmisiz da
yine de gozlerim dolu yuregim buruk
basimi hic bir zaman egmedim amma
yine de yuregim yara icimde bosluk
minnacik tohum olsam savrulsam donumlerce
kis biter bahar gelir acilsam yuzbinlerce
acilsam milyonlarca
simdi istanbul'da olmak vardi anasini satiyim
pufur pufur bir vapurun yan tarafinda
su anda istanbul'da olmak vardi anasini satiyim
yeni cami'de misir atmak kuslara
koprude balik ekmek yemek dolmusa cek dostum demek
ver elini kadikoy, ver elini kalamis, moda
su anda oralarda olmak vardi ya
simdi istanbul'da
su anda istanbul'da
ah istanbul'da
sabret gonul bir gun olur bu hasret biter
cekilen acilar gulum
gun olur gecer
sanar yurdatapan
zehni - 12. Apr, 11:54
Gözlerine bakarken umurumda değil mevsimler
Gülüşün hep deniz kenarı bana
Sen bir adım attığında göreceksin
Elinde balonlarla bekleyen o adam benim
Aldığım en derin nefessin sen
Dudaklarının dudaklarımdaki işgali hala yüreğimde
Nefes alıyorum ama hala bulamadım seni
'ben sana yanarken şimdi...sen kim bilir nerede
üşüyorsun'
Ceyhun YILMAZ
zehni - 11. Apr, 19:15
behzat diye bir minyatür ustası varmış...iranlı...
felaket iyi resimler çizermiş...olağanüstü güzel tasvirler...
şair şöyle diyor ona...
güzel tasvir edersin suret-i hali dilberi amma
dlakin füsun-u fitneye geldikte ey bihzat neylersin..
yani şöyle..
Dilberin görünüşünü, kıyafetini, endamını, fiziğini tamam, gayet iyi gösterebiliyorsun ama işte o gözlerindeki yakıcı büyüye gelince ne yapabilirsin ki...
zehni - 10. Apr, 01:43
nedir ki buse?
biraz daha yanyana yapılan bir vaattir.
yemindir kanmayana
bir itirafın candan delil bulmasıdır;
sevişmek mastarının gül pembe noktasıdır.
bir sırdır ki söylenir ağza kulak yerine,
bir gönül hazzıdır ki,
hep derinden derine yayılır.
bir visaldir karanfil lezzetinde
dudakların ucundan ruhu tatmaktır biraz...
Rivayet işte...
Fransa'da bir zamanlar hanımların şarap içmesi yasaklanmış. O zamana kadar birbirlerini koklayarak ve bu arada burunlarını birbirne sürterek halleşen çiftler, öpüşmenin tadını almışlar.
Başlangıç olarak ne kadar güzel değil mi ? Kadehten yeni ayrılmış bir dudağın lezzetini hisseden insanoğlu, hanımlara içki yasağı sonradan kaldırılmış olsa bile bu işi bir daha hiç bırakmamış....
Bir Kerkük manisi
Yanağının dört biretrafı
Pembe gül, ala güldür
Öpsem öldürürler
Öpmesem ölürem, hara gidim
zehni - 10. Apr, 01:18