Yollarımız burada ayrılıyor
Artık birbirimize iki yabancıyız
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her seyi evet her seyi unutmalıyız
Her kederin tesellisi bulunur, üzülme
İnsan ne kadar sevse unutabilir
Mevsimler, gelir geçer, yıllar geçer
Sen de unutursun bir gün gelir
Hiç yasamamışcasına, hiç sevmemişcesine
Unutursun o günlerimizi, gecelerimizi
O günlerce gecelerce sevişmelerimizi
Her şeyi evet her seyi unutabilirsin
Hatta bütün yazdıklarımı satır satır
Kalırsa, içinde bir derin sızı kalır
Ümit Yaşar Oğuzcan
yilmaz - 27. May, 17:27
(Erdil Yasaroglu)
turqche (imported by yilmaz) - 26. May, 17:26
Güzel anılar biriktirdim senden,
Dudağıma solgun gülücükler getiren.
Özenle sakladım belleğimde,
Bir yığın oldu daha şimdiden.
Nasıl olsa bir sonu olacaktı bu aşkın
Bir gün apansız gerçekleşiveren.
Bir terazinin durgun pirinç kefesine
Pat diye inince kara kiloluk,
Nasıl kalkar havaya birdenbire
Boş kalan zavallı kefe.
Nasıl titreşir terazi uzun süre,
Denge sağlanıncaya kadar başka şeylerle.
Anılarla bozdum o dengeyi ben önce,
İkimiz için de yaptım bunu.
Yaşadığımız günlerden biriktirdim sessizce,
Bir kefede sana hiç sezdiremeden.
Koyabilirsin kara kiloyu artık,
Bak terazi nasıl kolay gelecek dengeye.
Mutluydum ben yine de kendimce.
Senin girdilerin, çıktılarım benim
Doğrusu uygundu birbirine,
Yan yana gelince bir resmi tamamlayan.
Vazgeçilmezdi ellerin sonra,
Yangınımdan yorgan döşek kaçıran.
Ama inan sonludur aşk da,
Kovalar sonunu kendi kendinin.
Bana bir uçurum gerek şimdilerde,
Yeterince dik ve derin.
Bir çavlan istiyorum çünkü,
Kırmak için kristalini hayatın ve şiirin.
Metin Altıok
Madımak cehenneminde alev alev sönen bir ışık daha. En sevdigim bilmeceyi bilen adam, yalnızlıgımı söyleyen.
narsis7ekho - 25. May, 22:50
İlk dokunusta onun tadını aramıstım. Çok gülmüştüm, çok biliyordum. Sanki dogdugum andan beri... Sonrasında her birine birkaç kahkaha hediye ettim. Yanımdakileri tedirgin eden ya da güldüren kahkahalar. Kendi halime gülüyordum oysa. Her defasında yanılışıma, bulanıklaşan yansımama.
Sonra yıllar geçti. Kahkahalar geçmedi. Belki de yaratılısım böyle diye tanrıya atmak istedim suçu, tanrıyla yattım bu hale düştüm diye savunmak istedim kendimi, olmadı. Herkesi inandırsam bile kendime, kendimi inandıramadım. Onu aradım herkeste. Aradım, aradım. Bulduklarımın karsısında suskun kaldım.
Agladım, acı oldum, gözyası oldum. Kendimden korktum.
Sen yoktun, kendime de gidemiyordum.
Başkaldıran ve boyun eğen halimle haykırdım sessizliğe:
"O kadar temizim ki ben, o kadar beyazım ki her dogan günle, tüm günahlar en güzel renklerini bana bulaştırıyorlar. Her batan günle en güzel pasaklı ben oluyorum yine boşluğa karışan!"
narsis7ekho - 25. May, 22:41
içimde yaşadigim hüzünden dolayi belki böyle hirçinim..aksiyim.
icimde yaşadigim yalnişliktan dolayi belki böyle ukala ve küstahim
insanlardan,takdiklari korkunç maskelerden kacip kitaplara siğindim..
Benim dünyam minnacik bir dünya...
minnacik ve sonsuz....
kavgadan kaçtim,kavgadan, kör düşünden...
Kitapta,kültürde bütün sevgililer gibi kiskanç,
kopariyor insani realiteden..ama asil realite onlar değil mi?
buz tutmuşum,soğumuşum...
insanlarla konuşmak bile kaburgalarimin sikişmasina, beyin hücrelerimin raks etmesine yetiyor.
Feragat oldu,gurur oldu,.... ama iyi mi oldu bilmiyorum......
KAYITSISLIGIN ISSIZLIGINI YAŞIYORUM.....
Sinemis
semih - 25. May, 10:19
İçmişim dostlar bu gece bagıslayın beni. Gözlerim bugulu olmadıgı anlarda düsündügümde hep mantıklı cevaplara kavusurdum. Gözlerim genelde bugulu olur ya, biri beni gözlerine yatırdıgı an ıslanmak için, günlük halime döndügümde hemen mantıgı unuturdum.
Şimdi gözlerim uzaklara odaklanmıs, sanki uzaklardan haber bekliyor. Ne kadar uzak, ya da ne kadar uzak oldugu ne kadar önemli, bilmiyorum. Büyük bir can sıkıntısı, içki kokusuna katarken kokusunu, ben sadece havayla temastayım. Kokusunu içiyorum havanın, bir çift tutku kokuyor, belki de burdan çıkınca sevişecekler; baska bir çift öfke kokuyor, belki de birazdan aralarında olan biten her seyi bitirecekler.
...
İçmişim dostlar bu gece bagıslayın beni. Aklıma satasıyorum. Yalnızım. Kötü kokulu yalnızlık bu. İstemedigim yalnızlık... Sanki hiç sordu onu isteyip istemedigimi... Her kıyafet degiştirdiginde, her maske yenilediginde yine o vardı ya yanımda; ben kendimi kandırdım bu gece yalnızım mutluyum, bu gece yalnız degilim, bu gece yalnızım mutsuzum vs diyerek... Her yudumumda bir sevgili olurdu içebilecegim, şimdi onlar bile yok. Bir ten bile yok gömülebilecegim... Yalnızlık bazen buruk bir tat bırakıyor agzımda. Bir daha diyorum, bir daha olmayacak bu, bir daha yalnız gelmeyecegim buraya. Ama biliyorum, hep yaptıgımı yapacagım yine. Hep yalnızdım ya, yine yalnız olacagım.
...
İçmişim dostlar bu gece, bagıslayın beni. Hastalıklı düsüncelerim yine kendimden kaçıyor, baskalarına sıgınıyor. Birkaç cümle emdim bir oyundan ben bu gece, "gitmek gibi degil! kayboluyoruz biz!" diyor.
Haksızsın diyemiyorum.
Gitmek gibi degil! Kayboluyoruz biz çocuk...
narsis7ekho - 24. May, 23:46
Anne ve Babalara
Kalabalık konferans salonunda, mesleğinin doruğunda bir avukat, o gün mezun olacak hukuk öğrencilerine hitap etmek üzere kürsüye geliyor. Herkes meslekten söz edeceğini zannederken O, hayatı anlatıyor:
"Hepiniz kişisel yaşamınızı bir kenara koyup çok çalışabileceğinizi kanıtladınız" diyor bilge hukukçu... Ama unutmayın ki, ölüm döşeğindeki birisi 'Keşke işime biraz daha zaman ayırabilseydim' dediği duyulmamıştır. Çocuk sahibi olacak kadar şanslıysanız, onların göz açıp kapayana kadar büyüyeceklerini bana babalarınız size söyleyecektir. Çocuklarımıza hikaye
okuma, yakalamaca oynama ve birlikte dans etme fırsatını Tanrı ancak belli bir ölçüde bahşeder bize. Bunlardan birini bile kaçırmamaya özen gösterin. Bu öyküyü Rob Parsons'un "60 Dakikalığına Baba" adlı kitabında okudum.
Birkaç yıl önce parlak bir iş teklifi almıştım. Mesleki kariyerimin doruk noktası olabilirdi, lâkin her gün saat 20.00'de işten çıkabilecektim. Teklifi duyduğum anda o saatin, kızımın banyo saati olduğu geçti aklımdan.
Hayatta başka hiç bir şeyin beni o banyo seansı kadar mutlu edemeyeceğini düşündüm, ama bunu, teklifi yapanlara söyleyemedim. Bir bahaneyle reddettim. Yine de, geçen birkaç yıl içinde saat saat başkalarına dağıttığım zaman hazinesinden, kızıma pek az pay düştü. Yapılacak işlerim, yazılacak yazılarım, bakılacak telefonlarım vardı. O'nunla bir am bardağın pamuktan toprağına limon çekirdeği ekip büyümesini izleyemedim Yeni yeni, yarım yarım söylediği şarkılara eşlik edip bu düeti bir kasete kaydetmeyi çok isterdim; olmadı... Bir cümle ben söyleyip, bir cümle O'na söyleterek hiç yoktan bir masal yaratmayı ve düş güçlerimizi yarıştırmayı tasarlamıştım; hazırdan yemek daha kolay geldi. Hayat öyle ters bir denge kurmuş ki, onların en çok ilgi istedikleri dönem, onlarla en az ilgilenebileceğimiz dönem aynı zamanda. Bizim vaktimiz bollaştığında ise, onların bize ayıracak vakti kalmıyor.
Ben aslında O'nun için çalışıyorum, sıkça sarıldığımız bir ama O'na hiç bir zaman "Daha çok parası olan bir baba mı istersin, daha çok seninle olan bir baba mı" diye sormamışızdır. Sabahları yanağımda ıslak bir buse ve başucumda şen bir "Günaydın babacığım" sesi ile uyanmanın. "Hadi sarılıp yatalım babacığım" çağrısıyla başlayan gecelerde, o sihirli "Seni Seviyorum"u kulağıma fısıldadıktan sonra yanaklarımı avuç içlerinin parantezine alıp uykuya çekilince gözkapaklarına yerleşen huzuru izlemenin tadına vardım.
Mavinin neden mavi olduğunu, kışın havaların neden soğuduğunu, Kuşların nasıl uçtuğunu en baştan öğrenmenin. Rakiplerim sayılan Casper'dan, Power Rangers'tan, Ricky Martin'den daha ilginç olmaya çalışmanın ve konuşmaya başladığından beridir beni "takip ederek", hatalarımı da sevaplarımı da aynen tekrarlayan bu sevimli papağana, duvara kazılı boy tablosundaki çizgiler yükseldikçe yükselen birtutkuyla bağlanmanın tadını çıkardım.
Annesiyle birlikte bezini değiştirmiş, mamasını yedirmiş, pişiklerini kremlemiş olmanın; bacakları ilk adımını attığında elini tutmanın, dilinden ilk sözcük döküldüğünde birlikte coşmanın heyecanını tattım.
Sonunda beklenen gün geldi: Belki O'nun karaladığı bir resim, ilk hediyem olacak. Kitaptaki örnekle, bisikletinin selesine arkadan yapışacağım günler başlıyor şimdi... O, selenin emin ellerde olduğunu bilmenin güveniyle öğrenecek pedala basmayı. Bir süre sonra farkettirmeden çekeceğim ellerimi. Bisiklet, artık yetişemeyeceğim kadar hızlanacak ve O, uçup giderken, ben biçare; ardından bakakalacağım.
70 yaşındaki babam geçen gün "Torunumu ilkokula götürene kadar sıkacağım dişimi... " dedi. İnsanın boğazını düğümleyecek kadar hazin ama gerçek. Torunla dede arasında bir tahteravalli gibi uzanıyor yaşam. Birini aşağı çekerken, diğerini yükseltiyor. Birinden eksilen öbürüne ekleniyor adeta... Bütün hüznüne rağmen yine de bir zafer coşkusu var bu devir teslim töreninde... O yüzden, bugün babanızı yanınıza, kızınızı kucağınıza alıp Freiligraht'ın "Devrim" şiirindeki
dizesini gururla haykırabilirsiniz:
"Vardım... varım... var"
Can Dündar
yilmaz - 24. May, 15:14
Sessiz olabilmeyi gevezeden, anlayışlı olmayı yargıcıdan, şefkatli olmayı gaddardan öğrendim. Onlar bilerek olmasa da bana öğretmenlik yaptı. (???)
zehni - 24. May, 12:00
Haydi aç pencereni güneş girsin içeri
Kaldır yüzünü güneşe doğru seni görsün
Göreceksin bir kez daha parıldayacak gözleri
Sende hissedeceksin sıcaklığını güneşin
ZG
zehni - 24. May, 11:17